Türkiye’nin kültürel ve sanatsal yaşamı, sermayenin ve gericiliğin yoğun kuşatması altında ülke tarihinin en ağır saldırısına maruz kalmakta, bütün ilerici ve aydınlanmacı birikimi budanarak her gün biraz daha çoraklığa itilmektedir.
Sinemadan müziğe piyasanın belirleyici kılındığı; her alanda ucuzluğun ve pespayeliğin pompalanarak hükmettiği; bütün kısıtlayıcılıklara göğüs gererek nitelikli üretim için çabalayan insanların seslerini duyurabilecekleri, buluşacakları kesimlerin ve araçların gün geçtikçe daraldığı; kamusal nitelikli sanat kurumlarının ortadan kaldırıldığı ve AVM’lere tıkıştırıldığı; tarihsel ve kültürel mirasın haraç mezat yok edildiği; bilimin dışlanıp dinsel hurafeciliğin egemen olduğu koşullarda, kuşkusuz edebiyat da bu atmosferden payını almaktadır.
Ülkemiz edebiyatı denilince, bu alana solun, ilericiliğin vurduğu damgayı silmeye, bütün bu saldırıların gücü yetmediği, yetemeyeceği içindir ki, doğrudan sisteme ve AKP iktidarına bağlı kalemlerin, önlerinde bütün kapıların ardına kadar açılmasına karşın, geçici popülerlik dışında hiçbir kalıcı değer üretemeyecekleri görülmüştür.
Bu noktada, edebiyatın etki gücünü, toplumsal şekillenmeye nüfuzunu, sermaye sistemini ve gericiliği tahkim etmekte kullanmaya elverişli, yine geçici olmakla birlikte, özellikle genç kuşaklar üzerinde yıkıcı etkiler bırakmakta daha sinsi bir olgunun deşifrasyonu önem kazanmıştır. Bu olgu, kuşkusuz ne yenidir ne de geleceğe sahiptir, ama bugünün sistem karşıtı politik bilincini köreltme ve kabuğuna çekilmeyle sonuçlanan bir sosyal tepki kanalı olma işleviyle gündemdedir.
Nâzım Hikmet Kültür Merkezi’nin bu ayki edebiyat etkinlikleri, ilk bakışta “sol ve muhalif” izlenimi veren, liberalizmden nihilizme bir bulamacın teşhirine ayrıldı. Yenilgi güzellemelerinin sistemle uyumsuzluk; var olanı kabullenmenin itiraz; değiştirme iradesinden yoksunlaşmanın gerçekçilik; insana ve topluma yabancılaşmanın birey oluş; lümpenleşmenin halkla temas; vazgeçiş davetlerinin kendi yolunu seçme; yaldızlı kılıfların bir saf duruşu; akış yönünde sürüklenmenin aşkın bilinç; sınıf kavramından kopuşun vicdani duyarlılık olarak pazarlandığı bir illüzyonu kırma zamanıdır.
Edebiyat siyasettir, sosyolojidir, ideolojidir. Bu anlamda, söz konusu etkinlikler, bu alanlarda cereyan eden bir mücadelede, sosyalizmin ve ülkemizin tarihsel birikiminin bu düzen içi pespayeliğe yanıtıdır.